İLAHÎ BEYAN IŞIĞINDA ÖĞRETMEN
“Hani Rabbin, Meleklere: ‘Muhakkak ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim’ demişti. Onlar da: ‘Biz seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kan dökecek birini mi var edeceksin?’ dediler. (Allah:) ‘Şüphesiz sizin bilmediğinizi ben bilirim’ dedi.” (Bakara S./30)
“Ve Âdem’e bütün isimleri öğretti, sonra onları meleklere gösterdi. “Eğer sözünüzde samimi iseniz bunların isimlerini bana söyleyin” dedi.” (Bakara S./31)
“Dediler ki: ‘Sen yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten sen, her şeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın.’ “ (Bakara S./32)
“Allah: “Ey Âdem! Şunların adlarını onlara bildir” dedi. Âdem kendilerine, o varlıkların adlarını bildirince, Allah meleklere: “Ben göklerin ve yerin gizliliklerini bilirim. Sizin açığa vurduğunuz ve gizlediğiniz her şeyi de bilirim, dememiş miydim!” dedi.” (Bakara S./33)
“Ve meleklere: ‘Âdem’e secde edin’ dedik. İblis hariç (hepsi) secde ettiler. O ise, diretti ve kibirlendi, (böylece) kâfirlerden oldu.” (Bakara S./34)
“(Allah) Dedi: ‘Sana emrettiğimde, seni secde etmekten alıkoyan neydi?’ (İblis) Dedi ki: ‘Ben ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın.’ “ (A’raf S./12)
“(Allah:) ‘Öyleyse oradan in, orada büyüklenmen senin (hakkın) olmaz. Hemen çık. Gerçekten sen, küçük düşenlerdensin.’” (A’raf S./13)
Mukaddes kitabımız Kur’an-ı Kerime göre insanın yaratılışından sonra bilgiyle, öğrenme ve öğretme eylemiyle ilk muhatap oluşu bu şekilde gerçekleşmiştir. Bu ayetler üzerinde dikkatlice düşünüldüğünde;
- Allah’ın, İnsanlığın ilk atası olan Âdem’i (topraktan, çamurdan) yarattıktan sonra ona isimleri (ilk bilgileri) öğrettiği;
- İnsanlığın ilk mualliminin (öğretmeninin) bizatihi Allah olduğu, öğretme ve öğrenme eyleminin kutsallığını büyük ölçüde bu vesile ile kazandığı;
- Kendisine öğretilen bu bilgiler sayesinde Âdem’in meleklerden bile üstün bir konuma sahip olduğu, meleklerin kendisine secde etmekle emrolundukları ve meleklerin de, kendilerinin sahip olmadıkları bu bilgilerden dolayı Âdem’in üstünlüğünü kabul edip O’na (Âdem’e) secde ettikleri;
- İblis’in de Âdem’e secde etmekle emrolunduğu halde kendisinin ateşten, Âdem’in ise çamurdan yaratıldığını; ateşin çamurdan üstün olduğunu iddia edip, yanlış bir kıyasla üstünlüğü ilimde, mânâda değil de maddede arama yoluna gittiğini, bunun sonucunda da emre itaat etmeyerek, makam-ı ilahideki itibarını ve konumunu kaybettiği görülmektedir.
Her insan dünyaya “beşer” dediğimiz türün bir üyesi olarak gözlerini açar ve ailede başlayıp okulla devam eden uzun bir eğitim – öğretim sürecinin sonunda “beşer”den “insan”a doğru bir gelişim kaydeder. Yeme, içme, uyuma gibi fiiller insanın beşeri yanını oluşturur ve bu yönüyle hayvanlardan pek farkı yoktur. Akıl ve aklın türevleri (araştırma, bilme, düşünme, konuşma, ahlaki değerlere uygun davranma) ise insanı hayvandan farklı kılan ilahi niteliklerdir. Hayvanlarda akıl ve idrak dediğimiz meleke bulunmadığından tamamen Allah’ın doğuştan kendilerine bahşetmiş olduğu içgüdülere göre hareket ederler. Yine bu sebeptendir ki, hayvanlarda “kültür ve kültürleme” dediğimiz faaliyete de rastlanmaz. Canlılar arasında kültür ve medeniyet oluşturma, sahip olduğu kültürel değerleri, birikimleri gelecek kuşaklara aktararak bu kültürün devamını sağlama ve bu yolla nesilleri hayata hazırlama isteği, ihtiyacı yalnızca insana mahsustur.
Öğretmen, “mazi’yi hal’e; hal’i istikbal’e” taşıyan bir “kültür işçisi”, cehaletin karanlığını ilmin aydınlığıyla ortadan kaldırmaya çalışan bir “hakikat ışığı”, insan ruhunu kelimelerle nakış nakış işleyen, merhum Nurettin Topçu’nun ifadesiyle “ruhlar sanatkârıdır.” Nesillerimizi bir yandan milli ve manevi değerlerimiz ışığında eğitmek, diğer yandan çağın bilimsel ve teknolojik gelişmeleri doğrultusunda hayata hazırlamak gibi mukaddes bir görevin sorumluluğunu omuzlarında taşıyan öğretmenlerimizi, yukarıda zikredilen ayetler ışığında “İlahi bir sanat icra eden insan mimarları”, olarak kabul etmek gerekir.
Bilgi, tüm zamanlar için önemli bir güç ve değer olmakla birlikte bilim ve teknolojide hemen her gün yeni gelişmelerin yaşandığı, ülkelerin birbirlerine üstünlüklerinin bilgiyi üretme ve kullanmadaki başarılarına göre belirlendiği,“bilgi çağı” olarak ta adlandırılan çağımızda çok daha fazla önem kazanmıştır. Buna bağlı olarak nesillerimizin eğitim – öğretim sorumluluğunu üstlenmiş bulunan öğretmenlerimizin değeri ve önemi de her geçen gün biraz daha artmaktadır. Zira teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin bu teknolojiyi eğitimde kullanması, kullandırması gereken öğretmen unsuru daima ön planda olacaktır.
Sokrates’in dediği gibi, “Dünyada her şeye bir değer biçmek mümkündür; fakat öğretmenin eserine kıymet biçmek mümkün değildir. Çünkü onun eseri hem hiçbir şey değildir, hem her şeydir.” Hiçbir şey değildir, çünkü ortada somut, gözle görülür, elle tutulur bir nesne yoktur. Her şeydir, çünkü onun eseri bizzat “eşref-i mahlûkat” olan insandır. Bugün ülkemizde hangi makamda bulunursa bulunsun, hangi mesleği icra ederse etsin istisnalar dışında herkes bulunduğu konuma, sahip olduğu imkânlara öğretmenlerin, hocaların rahle-i tedrisinden geçerek ulaşmıştır. Şair Yavuz Bülent Bakiler’in;
Zaman zaman nankör çıktı büyütüp okuttuğum,
Gölge vermedi çok kere diktiğim ağaç…
Dizelerinde ifade ettiği gibi “büyütüp okuttukları zaman zaman nankör çıksalar da, diktikleri ağaçlar çok kere gölge vermeseler de, haklı – haksız eleştirilerin hedefi olsalar da bu gerçek hiçbir zaman değişmedi, değişmeyecektir.
Mehmet YAKUT
Erzurum İli, Palandöken İlçesi, İbn-i Sina İlkokulu Müdürü