Ebulfeyz Elçibey’i Rahmet ve Minnetle Anıyoruz

Paylaşmak İster misiniz?

Share on facebook
Facebook'ta Paylaş
Share on twitter
Twitter'da Paylaş

Yorum Yapabilirsiniz

ebulfeyzelcibey

 

Prof. Dr. Ebulfeyz Elçibey (1938 – 2000)
Azerbaycan eski Cumhurbaşkanı Ebulfez Elçibey, Nahçıvan’ın Keleki kasabasında doğdu.

Asıl adı, Ebulfez Kadir Güloğlu Aliyev olan Elçibey, Azerbaycan Bakü Devlet Üniversitesi Arap Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun oldu.

Elçibey, 1970’li yıllarda, eski SSCB topraklarına dahil olan Azerbaycan’ın bağımsızlığı için mücadele etmeye başladı. 1976 yılında Sovyetler’e karşı propaganda yaptığı gerekçesiyle tutuklandı ve 1978 yılında şartlı olarak serbest bırakıldı.

Ebulfez Elçibey, 1988-1989 yıllarında Azerbaycan halkına bağımsızlık mücadelesi yolunda öncülük ederek, halkından büyük destek gördü. Elçibey, aktif siyasi hayatına 1989 yılında, Azerbaycan Halk Cephesi Partisi’nin (AHCP) başına geçerek başladı.

Azerbaycan, SSCB’nin 1990’da dağılmasının ardından 18 Ekim 1991 yılında bağımsızlığını resmen ilan etti. Ayaz Muttalibov’un kısa süren cumhurbaşkanlığının ardından, Ebulfez Elçibey 7 Haziran 1992’de bağımsız Azerbaycan Cumhuriyeti’nin ikinci Cumhurbaşkanı oldu.

Elçibey, daha önce “Milli Kahramanlık Ödülü”nü verdiği Suret Hüseyinov’un Haziran 1993’de ayaklanmasından sonra cumhurbaşkanlığı görevini terkederek doğum yeri olan Keleki’ye döndü.

Azerbaycan’ın eski Cumhurbaşkanı, 31 Ekim 1997’de Keleki’den Bakü’ye döndü ve AHCP’nin başında aktif siyasi hayatına devam etti. Elçibey, 1998 yılında yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerine, “demokratik ve adil olmadığı” gerekçesiyle boykot ederek katılmadı.

Elçibey, zaman zaman Haydar Aliyev iktidarına karşı verdiği sert demeçlerle kamuoyunun dikkatlerini üzerine çekti.

Azerbaycan’da 5 Kasım’da yapılacak 2. dönem parlamento seçimlerine katılma kararı alan Elçibey, bağımsız Azerbaycan Cumhuriyeti’nin parlamentosuna girebilmek için ilk defa milletvekilliğine adaylığını koydu.

Hayatı boyunca, Türk dünyasının birleşmesi ve kardeşliği için mücadele eden Elçibey, bu yönde “Bütün Azerbaycan Yolunda” isimli bir kitap çıkardı. 62 yaşında ölen Ebulfez Elçibey, iki çocuk babasıydı.

GATA’da bir süredir tedavi gören Azerbaycan’ın eski Devlet Başkanı Ebulfez Elçibey vefat etti.

Elçibey, yaklaşık 2 aydır sağlık nedenleriyle Türkiye’de tedavi altında tutuluyordu.
Prostat tümörü nedeniyle önce Ankara Hastanesi’nde tedavi altına alınan Elçibey, hastalığının belirli bir evreye ulaşması ve kemik tutulumu nedeniyle radyoterapi gerektiği için 9 Ağustos Çarşamba günü GATA’ya radyoterapi görmek üzere kaldırılmıştı. Elçibey’in Türkiye’ye “metabolik durumunun çok bozuk ve septik komada, şuuru kapalı olarak” geldiği, Türkiye’de kaldığı sürece durumunun iyiye gittiği, ancak nefes darlığı, akciğer enfeksiyonu, prostat kanseri hastalıklarını birarada taşıdığı belirtilmişti.

1938’de Nahcivan’ın Keleki kasabasında doğan Elçibey, 1962’de Bakü Devlet Üniversitesi Doğu Dilleri Enstitüsü, Arapça bölümünden mezun oldu. 1963-1964’te Mısır’da tercüman olarak çalıştı. 1970’lerde ise ülkesinin bağımsızlığı için çalışmaya başladı. Bu yüzden 1975’de ‘milliyetçilik’ suçundan bir buçuk yıl hapis yattı. 1976’da Salman Mümtaz El Yazmaları Enstitüsü’nde Türk ve İslam tarihinin ilk yazılı kaynaklarını incelerken, bir yandan da bağımsızlık mücadelesi için çalışmaya başlamıştı.

SOVYETLER SARSILIYOR

1980’lerin sonlarında dünya Sovyetler’i tarihin çöplüğüne atmak için gün sayıyordu. Elçibey ise ülkesinde bağımsızlık mücadelesinin başını çekenlerdendi. O, milliyetler siyasetinde Leninist ilkelerin bozulduğu, Rusçanın emperyalist bir siyaset aracı haline geldiği görüşündeydi. 1988’in ortalarında üç Baltık ülkesi Litvanya, Letonya ve Estonya’da halk cepheleri kurulması ona esin kaynağı oldu. Halk Cephesi 1989’da ilk ‘yarı legal’ konferansını yaptığında ‘Azat Azerbaycan’ mücadelesinin başını çekecek lider olarak seçildi. Üç hedefi vardı: Azerbaycan’ın bağımsızlığı, Karabağ’ın Ermenilerden temizlenmesi, İran’daki Güney Azerbaycan’daki 25 milyon Azeri’nin Azerbaycan’la birleşmesi.

Halk Cephesi, Rus istihbaratının engellemelerine rağmen kısa sürede bir halk hareketi haline geldi. Öyle ki, 1989’da hükümet cepheyi resmen tanımak zorunda kaldı. Elçibey’in ilk aktif eylemi ise, binlerce Azeri’nin İran sınırına yaptığı ünlü yürüyüş oldu. Bu seferki esin kaynağı Berlin Duvarı’nın yıkılmasıydı. Nahcivan ve Astra’dan onbinlerce Azeri, 30 Aralık’ta ‘Yaşasın Tebriz-Bakü’ sloganlarıyla sınıra dayandığında, ne Rus askerleri ne de İran askerleri çatışmayı göze alabilmişti. Dikenli tellerse ‘Birleşmiş Azerbaycan’ sloganlarıyla parçalanmıştı.

YÜKSELEN BAYRAK İNMEZ

1990’da dünyaya ‘barış ve kardeşlik’ mesajları veren SSCB lideri Mihail Gorbaçov, Azerilere başka bir şeyi reva görecekti: Kızıl Ordu. Önce kimse buna inanmadı. Ama 19 Ocak’ı 20 Ocak’a bağlayan gece umulmayan oldu ve Kızıl Ordu tankları tıpkı 70 yıl öncesindeki gibi Bakü’ye giriverdi. 1918’de Mehmet Emin Resulzade öncülüğünde kurulan Demokratik Azerbaycan Cumhuriyeti’nin 27 Nisan 1920’de Kızıl Ordu’nun paletleri altında ezilmesi gibi. Ama bu kez tarihin tekerrür etmesi bu kadarla kalacaktı. Bakü’deki ünlü Azatlık Meydanı’nı dolduran milyonlar kendilerini tankların önüne atıverdi. 130 kişi hayatını yitirdi, 700’ü yaralandı. Ama bu harekâttan sonra siyasetin dengeleri de değişti. Vezirov görevinden alındı ve yerine Moskova’nın ‘has adamı’ Ayaz Muttalibov getirildi.

Halk Cephesi ve Elçibey’in payına ise yeraltına çekilmek düştü. Hükümet, Halk Cephesi’nin yetkililerini tutuklamıştı. Baharla birlikte ortam yumuşadığında Elçibey yine sahneye çıkacaktı. Bu kez Mayıs 1990’da uzun yıllar çalıştığı El Yazmaları Merkezi’nin önünde, halka, ‘Azerbaycan bayrağında orak çekici kullanmayın’ çağrısı yapıyordu. Elçibey, bunun yerine 1918’de Resulzade’nin sözlerini tekrarlayacaktı: “Yükselen bayrak bir daha inmez.”

Azeri Yüksek Sovyet Meclisi ise Rus askerlerinin Bakü’de olmasından yararlanıp seçim kararı aldı. Halk Cephesi seçime katılırken, Elçibey sadece kurulan seçim bürolarını yöneterek arkadaşlarını destekleyecekti. Olanca hileye rağmen Halk Cephesi’nden 30 milletvekili meclise seçilmeyi başardı.

CEPHEDE İLK ÇATLAK

Rusya’da Boris Yeltsin’in devlet başkanı olduğu 1991’de Halk Cephesi’nde de ilk çatlaklar belirdi. Moskova’da hapis yattığı sıralarda Rus yanlısı olduğu söylenen İtibar Memedov ve Rahim Gaziyev, Elçibey karşısında bir grup oluşturdu. Memedov, ‘Milli İstiklal Partisi’ni kurdu. Elçibey ise dikkatini bir yandan Rus askerlerinden kurtulmaya diğer yandan da işgal altındaki Karabağ’da verilecek savaşa odaklamıştı. 23 Ağustos’ta Bakü’de düzenlenen mitingde komünist partisinin lağvedilmesini isteyen konuşmasını yaptığında, sivil giyimli KGB ajanları tarafından feci şekilde dövüldü.

Azerbaycan ise artık geri dönülmez bir noktaya gelmişti. Komünist Partisi, 14 Eylül’deki kongrede lağvedilmeyi tartışıldı. Elçibey’in çağrısına uyan 100 binin üzerinde Azeri meclisi kuşatınca beklenen oldu. Bağımsızlık ilan edildi. Elçibey ise 100 binden fazla Azeri’ye, “Hukuki yönden bağımsızlığımızı kazandık. Bundan sonraki mücadelemiz gerçek bağımsızlıktır”dedi. Ve 18 Ekim 1991’de bağımsızlığını ilan eden Azerbaycan, 29 Aralık’ta halkın yüzde 98’inin oyuyla bağımsızlığa evet dedi.

Bu sırada gerçekleşen ve tarihe ‘Hocalı katliamı’ olarak geçen olay ise Muttalibov’un sonunu getirdi. Rus destekli Ermeni güçlerinin 10 bin nüfuslu Hocalı kentine yaptığı saldırıdan sadece 1000 kişi kaçabildi. Katliamın ardından adres yine meclisti. Üç gün süren bekleyişin ardından Muttalibov istifa etti, yerine Yakup Memedov geçti. Ama artık cumhurbaşkanlığı seçimi kaçınılmazdı. Elçibey’in bu görevde gözü yoktu. Önce adaylığa yanaşmadı, ısrarlar üzerine ‘evet’ dedi. Seçileceğine kesin gözüyle bakılıyordu. Bundan en çok rahatsız olan ise Moskova ve Tahran’dı. İşte bu sırada Şuşa ve Laçin, Ermenilerin eline geçti. 14 Mayıs’ta mecliste toplanan ve Halk Cephesi milletvekillerini dışlayan bir heyet Hocalı olayından Muttalibov’un sorumlu tutulamayacağı kararını alıp, onu devlet başkanı ilan etti.

Elçibey’e yine meydanlara çıkmak düşmüştü. 200 bine yakın Azeri, meclise yürüdü. Muttalibov ve arkadaşları bir Rus askeri uçağıyla Moskova’ya kaçtı. Ve 7 Haziran 1992’de Elçibey oyların yüzde 59.4’ünü alarak devlet başkanı seçildi. Elçibey ilk iş olarak milli ordu oluşturmak için kolları sıvadı. Ancak Karabağ’da savaşan Azeri birlikleri ‘nedense bir birlik’ sergileyemiyordu. Azeri güçlerine verilen karşı atak emri, bizzat Savunma Bakanı Gaziyev’in ‘geri çekil’ emriyle sabote ediliyordu. Ermeniler Kelbecer ve Ağdam’a da girdi. Elçibey’in Türkiye’nin yardımıyla kurduğu milli ordu başarılı olamamıştı. Eylül 1992’de cephe ziyaretlerinden birinde Elçibey’e karşı bu kez suikast düzenlendi. Ama sonuç alınamadı.

 

AZERBAYCAN’I İÇ SAVAŞA SÜRÜKLEMEM

1993’e girildiğinde Elçibey yönetimi petrol anlaşmalarını belli bir noktaya getirmişti. 15 Haziran’da Ermenilerle muhtemelen Kelbecer’in geri alınması için masaya oturacaktı. Ülke ekonomik ve siyasi bağımsızlığa adım adım yaklaşıyordu. Ama bu kez devreye girecek olan Suret Hüseyinov, Elçibey’in kaderini değiştirecekti. Azeri lider, Gence’deki birliklerin komutanı olan Hüseyinov’a Karabağ’daki başarıları için kahramanlık unvanı vermişti. Ama onun hesabı başkaydı. Rusya’nın ve İran’ın desteğini aldığı söylenen Hüseyinov’un bir başka ilişkisi de o sıralarda Nahcivan’da bulunan KGB tedrisatından geçmiş Haydar Aliyev’leydi. Aliyev, Bakü’de yavaş yavaş etkinliğini artırmıştı. Söylentilere bakılırsa, Hüseyinov ile Aliyev arasında bağlantıyı Gaziyev sağlıyordu. Bu kez darbe ‘geliyorum’ diyordu. Elçibey, 3 Haziran’da Gence ve Bakü’deki olağanüstü hal ilanını uzatıp Gence’ye birlik gönderdi. Ama isyan bastırılamadı. Hüseyinov, Bakü’ye doğru harekete geçtiğinde Elçibey’e sürgün yolları görünmüştü.

Kaybettiğini anlayan Elçibey, kan dökülmesini istemiyordu. Aliyev’i kriz yatışana dek başa geçmesi için Bakü’ye çağırmak zorunda kaldı. Uyuşturucu ve silah kaçakçılığıyla uğraştığı söylenen Hüseyinov onu ürkütüyordu. Aliyev ise Azerbaycan için ‘sıkıntı’ anlamına gelse de hiç olmazsa Azeri devleti korunabilirdi. O sıralarda yakınlarına şöyle diyecekti: Bu ülke için yapılacak bir hizmet daha var. İktidardan el çektirilsek dahi Ermenilerle savaş durumunda olan, bin bir emekle kurduğumuz bu devleti iç savaşa çekmeyeceğiz.

Ve Aliyev, Bakü’ye geldi. Hüseyinov’un sahneye koyduğu Moskova destekli darbe planının birinci aşaması tamamlanmıştı. Elçibey, Hüseyinov aracılığıyla kendisine suikast hazırlandığını öğrenince, 17 Haziran’da Keleki’ye gitti. 24 Haziran’da Aliyev yeni devlet başkanı seçilirken, Hüseyinov da başbakanlığa atanacaktı. 1997’de Bakü’ye dönen Elçibey, bir yıl sonraki devlet başkanlığı seçimini ‘demokratik ve adil’ olmadığı için boykot etti. Ömrü el verseydi, 5 Kasım’da milletvekili adayı olacaktı.
TÜRKİYE İLE BİRLEŞMELİYİZ

Azerbaycan’ın eski Cumhurbaşkanı ve Azerbaycan Halk Cephesi Partisi (AHCP) Genel Başkanı Ebulfez Elçibey verdiği son röportajında, ülkesindeki ve bölgedeki gelişmeleri değerlendirdi. ‘Bunları birinin açıkça söylemesi gerek.’ diyerek, her zamanki açık üslubunu sürdüren Elçibey, Türkiye ve Azerbaycan’ın sınırları kaldırarak konfederasyona gitmeleri gerktiğini söyledi.

Azerbaycan Halk Cephesi liderliğiniz bir bağımsızlık hareketi olarak başladı. Amacına ulaştı, önce iktidar sonra parti oldu. İçinden birçok parti çıktı; aynı çizgideki bu partiler neden birleşemiyor?

Bu tabii bir süreçtir. Azerbaycan için bir şeyler yapmak isteyen milliyetçi milyonlar bir araya toplanarak bağımsızlık için mücadele etti. Bağımsızlığımızı kazandıktan sonra devlet kurmak için iktidar olmak gerekliydi. Halk Partisi, eğer tek parti olarak kalsaydı buna izin vermezdim. O zaman yine Komünist Parti’nin yerine oturmuş olur, tek hakimiyetlik devam ederdi. Demokrasi, çok partililikten başlar. İnsanlar niye böyle bakıyor? Aynı çizgide birçok partinin çıkması, bunların birbiri arasındaki ihtilafları, tartışmaları gayet normaldir. ABD’de esasen 30’a yakın parti vardır; bunların ikisi öndedir. Rusya’da da 6’dan fazla Komünist parti var; niye birleşmiyorlar? Kim bilir, Azerbaycan’da da zaman gelecek iki parti kalacak. Toplumun tabii akışını kimse engelleyemez, kendisi hareket eder, içinden liderler çıkarır.

İktidarınızın kısa sürmesini nasıl izah ediyorsunuz? Peşinizden koşan milyonlar siz yıkılırken neden arkanızda değildi?

Ben yıkılacağımı biliyordum. Rus askerini Azerbaycan’dan çıkardığım gün arkadaşlarıma dedim ki, benim artık iktidarda kalacağıma inanmayın. Rus KGB’si bizi yıktı. Rus ve İran istihbaratı ortak çalıştı; 100 milyon dolarlık bütçeleri vardı. Azerbaycan’dan Rus askerini kovmaya muvaffak oldum. Evet, kovdum onları, ‘çık git’ dedim. Tam 75 bin Rus askeri vardı. Kafkasya’da Bakü, Rus askerî üslerinin merkeziydi. Gence’de hava komando tugayı vardı ki, bir günde Azerbaycan’ı işgal edebilirdi. Kolay olmadı. Hadi şimdi çıkartın Rus askerini bir yerden de görelim. Çıkmıyorlar. Ne Gürcistan’dan ne Tacikistan’dan. Bunun sistemi var. Rus ordusu karışık milletlerden oluşmuştu. Ordunun yüzde 60’ı Rus’tu, Bunların içinde birbiri ile geçinemeyen Ukraynalılar da vardı. Nahcivan’da sınırı koruyan Rus askerinin asıl görevi Türkiye’de casusluk yapmaktı. Operasyonlar yapıyor, Anadolu’da türlü türlü işler görüyorlardı. Rus askerini göndermekle Türkiye’yi de kurtardık.

Gence isyanını bastırmak yerine neden Keleki’ye, köyünüze gittiniz; Türkiye neden sizi desteklemedi?

İsyancı Albay Suret Hüseynov Bakü’ye yürüdüğünde kardeş kanı dökülmesini istemediğim için Keleki’ye gittim. Hüseynov, Karabağ’da savaşıyordu, başarılar kazanmıştı, askeri çevrelerin telkiniyle ona kahramanlık ünvanı verdim. Keleki’den iki gün önce Ankara’da ağırlandığım yalandır; bir ay sonra Türkiye’den maslahat almaya gittiğim de doğru değil. Bir halk, mücadelesini kendi yapmalıdır. Türkiye’nin başını niye buraya sokalım ki? Türkiye, diplomatik açıdan bizi desteklesin sağol deriz. Yeterli destek oldu, olmadı tartışması abestir; yeterli ifadesinin sınırı yoktur.

Azerbaycan halen Rus tehdidi altında bulunuyor. Bakü-Ceyhan projesi bu riski artırıyor. Azerbaycan ile Türkiye arasında nasıl bir ilişki hayal ediyorsunuz?

Bir kere Türkiye ile Azerbaycan arasında vize olmasını kabul edemiyorum. Vize kalkmalı. İki tarafta da çıkartılan bürokratik engeller nedeniyle ilişkilerimiz istediğimiz noktada değil. Türkiye ile Azerbaycan konfederasyona gitmeli, birleşmeli. Sınırları kaldırmalıyız. İki ülkenin vatandaşları serbestçe çalışabilmeli. Bakü-Ceyhan hattının yapılmasını Rusya hazmedemiyor. Azerbaycan’ın petrolü var, dışarı satamıyor. Biz kardeş Türkiye ile petrolümüzü paylaşmak isteriz. Türkiye ve Azerbaycan arasında askeri işbirliği Rusya ile Ermenistan arasında olan seviyeye çıkartılmalı. Saldırmazlık anlaşması, Rusya’nın Azerbaycan’a müdahale imkanlarını ortadan kaldırır. TSK ve NATO Azerbaycan’da askeri üslerini kurmalı. Azerbaycan NATO üyesi olmalı. Azeri ordusu en modern silahlarla donatılmalı. İki ülkenin halkı birdir, aynı duygu ve düşüncelere sahiptir. Türkiye’yi vatanım kabul ediyorum. Ben Atatürk’ün askeriyim.

Karabağ sorununa nasıl çözüm bulunabilir?

Kanla verilen toprak ancak kanla alınabilir. AGİT, yıllardır diplomatik oyunlarla bizi oyalıyor. Kadim toprağımız Karabağ’ın masada satılmasına gözyummayız. Bunun için 239 teşkilatı birleştirerek Milli Mukavamet Hareketi’ni kurduk. Bunun amacı halkımızı psikolojik olarak muhtemel bir savaşa hazırlamaktır, siyasi bir maksadı yoktur. Kafkasya’da ikinci Ermeni devleti kurulmaya çalışılıyor. Ermenistan zaten Rusya’nın oyuncağı, maşası. Dünyada bir milletin yan yana iki devlet kurduğu görülmemiştir. Bu oyun tutmayacak. Ermenilere, Karabağ’da ancak kültürel özerklik verilebilir.

Son dönemlerde İran’daki Azeri Türkleri için çalışmalarınızı hızlandırdınız? İran, 21. yüzyılda nasıl bir değişim geçirecek?

Dünyanın değişik ülkelerinde yaşayan 40 milyon Azeri Türkü’nün hiçbir yerde kaydı yok. Ne BM’de ne de İKÖ’de. Ortada bir vurdumduymazlık var, bunu ortadan kaldırmaya çalışıyoruz. Türk folklor ve kültürünü korumak benim görevimdir. Asimilasyon politikalarına rağmen İran’daki Türkler, Türklük şuurunu yitirmedi. Tahran rejiminin dışladığı çoğu entelektüel 4 milyon Türk, değişik ülkelere dağıldı. İran’da bir grup kültürel özerklikten yana. Bir kısmı ise bağımsızlık istiyor. Güney Azerbaycan hareketi geçtiğimiz yüzyılda üç defa kanlı biçimde bastırıldı. İran’da da bir çeşit KGB rejimi var. Rus sistemi nasıl çöktüyse insan fıtratı ile uyuşmayan bu baskı rejimi de son bulacaktır. ABD de İran’daki rejimi yıkmak değil yumuşatmak, liberalleştirmek istiyor. İranlılar da demokratik dünyanın dışında kalamayacaklarını anlamaya başladılar. Sovyetler Birliği dağılacak dediğimde bana deli gözüyle bakıyorlardı. Şimdi de İran’daki sistem liberalleşecek, Azeri Türkleri demokratik haklarını elde edecekler diyorum.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önce LİYAKAT, sonra HAK..!

GİRİŞ YAP