TRABZON AYASOFYA CAMİİ’SİNE DAİR BİR TENKİT

Paylaşmak İster misiniz?

Share on facebook
Facebook'ta Paylaş
Share on twitter
Twitter'da Paylaş

Yorum Yapabilirsiniz

Aklıselim düşüncenin geçmişe yad edildiği bir cemiyetin içerisinde eleştirel bir yazı yazmak pek güçtür. Çünkü bu ortamda yazan ukala, okuyan ise Kaf Dağı’nın sakinidir. Ancak yine de söylenmesi gerekeni söylemekten geri durmak kişinin kendine karşı bir ihaneti olacaktır.

 Eleştirel açıdan yaklaşılacak olan konu Trabzon Ayasofyası’nın yeniden düzenlenmesine yöneliktir. Ancak hemen cennetin anahtarını elinde taşıdığını zannederek kişinin inancını sorgular bir saflıkla bu yazıyı okumayın. Burada eleştirilen husus düzenlemenin türü değil biçimidir. Ancak tüm kalbimle düzenlemenin türünün de eleştirilebileceğine inanmakta olduğunu söyleyebilirim. Çünkü kararın ibadethane gereksinimi veya ecdat mirasıyla bir ilişkisi yoktur.

Bilindiği üzere söz konusu müze 2013 Ağustos ayından itibaren (52 yıl aradan sonra) camii olarak hizmet vermektedir. Müze döneminde mekânı ziyaret edenler bilmektedirler ki, Ayasofya sadece turistlerin ilgi gösterdiği, şehirden kopuk, tenha, ilgisizliğe terk edilmiş ve en iyi durumda olan bölümü diğer pek çok müzede olduğu gibi giriş turnikeleriydi. (Çünkü burada önemli olan içeriye giren kişilerden mümkün olan en iyi sistemle ücret tahsil edilebilmesiydi) Bu nedenle söz konusu düzenleme ile birlikte Ayasofya’nın çevresi ile bütünleşmesine ve yeniden insanların ilgisini çekebileceğine dair safça bir iyimserlik içerisindeydim. Ama ortaya çıkan durum hiç de öyle olmadı.

XIII. yüzyıldan itibaren kullanılan ve maksadı ne olursa olsun işlevsel olarak faaliyette tutulduğu için günümüze kadar ayakta kalabilen Trabzon Ayasofyası, müze olarak kullanıldığı (yani yarı atıl durumda olduğu) tarihler arasında özellikle iç süslemelerinin bir bölümünü kaybetmiştir. Ancak mevcut olanları dahi kendine hayran bırakabilecek niteliktedir. (En azından konuya ilgi duyanları. Bu nedenle saygı duymak zorundayız) Ne var ki cami olarak yapılan düzenleme neticesinde bu fresklerin ciddi bir bölümlünü görmek mümkün olamamaktadır. Camiye dâhil edilmeyen batı narteksi ve apsis dışında özellikle kubbe ve pandantiflerdeki betimlemeler kapatılmış durumda. Yapılan perdeli düzenek sadece yapının iç bedenindeki zaten resimsiz olan boş duvarlarını örtmektedir. Yapının kubbe altındaki iç mekânında zeminde yer alan döşemeler ise zaten halı ile örtüldüğünden görünmez halde. Ancak daha ciddi bir sorun daha bulunmaktadır ki, o da yapının içerisine konulmuş olan 2 metrelik devasa klimalar. Bu plastik klimaların estetik açısından nasıl bir zevksizlik örneği olduğundan bahsetmeye dahi gerek yok, çünkü zaten toplum var olan estetik duygularını geçen yüzyılda bıraktı. Burada eleştirilebilecek olan husus cemaatin dilediği gibi çalıştırabildiği bu klimaların yapının hem inşa malzemesine hem de süslemelerine (ıslak sıvaya boya enjekte edilerek yapılmış olan fresklere) nasıl bir zarar verebileceğidir. Bu tahribatı ilerleyen süreç içerisinde görmek mümkün olacaktır. Benzer bir görsel kirlilik de cami düzenlemesi neticesinde yapıya iliştirilmiş olan mihrap ve minberdir. Üzerinde herhangi bir emeğin olmadığının rahatça anlaşılabildiği bir türde işçiliğe (işçilik demeye dahi dilim varmıyor) sahip bu iki vakanın pek çok memleketten gelen ve beklide ilk defa bir camiye giren Hıristiyan ehli için için nasıl bir güzellik sergilediğini siz tahmin edin. Esasında bahsedilen mihrap ve minber, içerisinde bulunduğumuz düşkün halin de bir yansıması gibidir. Ecdadının üzerinde Güneş Sistemi’ni nakşettiği ve kündekari gibi zeki tekniklerle minber yapabildiği cemiyetimizin M.S. II. binyılda nasıl bir seviyeye indiğinin somutlaşmış hali gibidir. Ayrıca son olarak belirtmek isterim ki, yapının iç bedeninde geniş yarıklar bulunmaktadır. Bu yarıkların yapıyı orta vadede çökme tehlikesiyle karşı karşıya bırakabileceği yabana atılmamalıdır. Yani öncelikle Ayasofya’nın restorasyona da ihtiyacı olduğu unutulmamalıdır. Tadilat değil restorasyon!

Bir konuyu eleştirmek kolaydır. Asıl zor olan herhangi bir konu ile ilgili olumlu cümleler kurmaktır. Bu nedenle eleştirmek genellikle kişiyi pek hoşnut etmemelidir. Ne var ki eleştirinin de farkındalık yaratmaya yönelik etkisi büyüktür. Bu gözle değerlendirilmesi gereken Trabzon Ayasofya’sı unutulmamalıdır ki, Anadolu insanının teriyle inşa etmiş olduğu bir sanat eseridir. Sekiz yüz yıldan beridir var olduğu yerdedir. Allah izin verirse orada durmaya da devam edecektir. Ancak yapıya verdiğimiz bu tahribatı ve zevksizliğimizi görecek olan gelecek kuşakların bizleri nasıl bir sıfatla anacak olabileceklerinden şahsen endişe içerisindeyim. 

İsim yok! İsme ihtiyaç da yok.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

HABERLER
Birliksen

BES’e yüzde 25 devlet katkısı

1 Ocak’ta uygulamaya giren yasa ile vergi mükellefi olsun ya da olmasın 18 yaşını aşanlar BES yaptırabiliyor. Sistem, birikimleri bulunanlara da yüzde 25 devlet katkısı sunuyor.

Devamını Oku »

Önce LİYAKAT, sonra HAK..!

GİRİŞ YAP