Miraç… ellerin semaya açıldığı gece olsun sizlere.Ve dua tebliğ etmek için , dua hudutlara riayet etmek haddi aşmamak için, dua yoklukla mücadele edenler için, dua ağlamayı bilenler için, dua hastalara şifa için, dua dertlilere derman için, dua yanlış atılmış adımlara imkan için, dua buluşmak, dua bulduklarını, tanıdıklarını kaybetmemek için…
Miraç insan aklını berhava eden bir büyük vakıa…
Miraç’ın Mescid-ül Haram’dan yani Kabe’den Mescid-i Aksa’ya kadar olan kısmına inanmamak Kur’anın nassı olduğu için küfürdür. “Oraya kadar inanayım da diğer tarafa inanmayayım” demek de iman değil… Vakıa mühim…Burada akla takat yoktur. Akla takat olmadığını büyük akıl sahipleri akılla tahkik etmişlerdir. Nitekim Miraç olup bittikten sonra, bunu haber alan müşrikler doğru “en büyük delili kazandık” diye Hazret-i Ebubekir’in kapısını çalıyorlar. Kendisini çağırıyorlar:
“-Ya Ebubekir buna ne dersin?
Ve anlatıyorlar:
“-Burak’a bindi, göklere çıktı. Allah’a vasıl oldu, onunla konuştu. Akıl, fikir, idrak ve her şey bunun karşısında…”
Hazret-i Ebubekir’in tavrına bakın!. Buradan imanın metolojisine ait, usule ait en güzel davranışı kazanacaksınız.
Diyor ki:
“-Bunları kim söyledi size?”
“-O söyledi.”
“-O mu, söyledi? O söylediyse doğrudur!”