Çözülmemiş, çözülememiş, çözülmek istenmemiş, rafa kaldırılmış bir hakikatin örtüsü var 2009 Mart ayının koynunda. Kimin nerede durduğunu karıştırırız. Durduğumuz yer açıktır da 2009’dan beri açık nerededir sorar dururuz. Soruların cevapları o günden beri kalkmayan karın altındadır. Bir masal kahramanını andırır şimdilerde YAZICIOĞLU. Nezaketi, cesareti, merhameti ile bütün dünyaya örnek olabilecek, vicdanların kahramanıdır. Dik duranların, diri duranların, topyekûn Türk Milletinin kahramanıdır. İzine sadece Anadolu’da rastlanmaz. Aliya İzzet Begoviçle anılır, Cevher Dudayevle cenk meydanında konuşulur. 2009 Mart ayında karartılan karanlığın içerisinde dualar ve gözyaşları ile siyasetin üstünde bir vedaya sahne bir perdelik dokunuşla Dâru’l-bekâ’ya uğurladığımız Muhsin YAZICIOĞLU’nu şerefle ve rahmetle yad ediyoruz.
DİKENİ GÜL EYLEMEK
“Gül diktiğin bahçede
Sana tuzak kurdular
Şerbet sunduğun tasta
Geri zehir verdiler “
“Sustum artık,
Zakilere bu yeter
Çok bağırdım
Dinleyen varsa eğer:
Gül bahçelerimi gör de
Baharımı anla”
“Bir elime güneş’ i,
Bir elime ay’ ı verseler;
İşte sana bu dünya,
Sonsuz nimet deseler
Vallahi vazgeçmem
Bana verilen şu Hak Dava’ dan,
Ya bu yolda can verip
Ya ‘Hedef’e varmadan”
Hazinenin anahtarını sana verdim
Belki sen ulaşırsın, biz ulaşamasak da
Muhsin YAZICIOĞLU