Sene üç bin bilmem kaç…
Peygamberimizin hadisi şerifine mazhar olup
futuhhatla ve dinmek bilmeyen kızıl elma sevdasıyla Türk’e yurt, İslam’a medeniyet nişanesi olan İstanbul, zihniyet kirlenmesinin, şuur zedelenmesinin, dünyalık olma hastalığının ve düşülen atalet hastalığından bir türlü kurtulamayışımızın bedeli olarak çıktı elimizden…
sene üç bin bilmem kaç…
Çıktı ve dün olduğu gibi kirli ellerin, tarihi
kirli devletlerin kirli hesaplarını güttükleri Mahsun bir şehir oldu İstanbul… sene üç bin bilmem kaç
1934 de bir şekilde üstelik Türkün egemenliği döneminde müzeye çevirttirdiği fethin İstanbul’daki tek sembolü olan Ayasofyayı, sözde dünya medeniyetler mirasına dahil ederek bütün insanlığa müze olarak hediye ettirdiği Ayasofyayı hiç tereddüt etmeden, hiç beklemeden kilise olarak ibadete açtı…
Sene üç bin bilmem kaç…
Yazarken bile yürek yanar, can yanar…
Rabbim neslimizi ve ruhumuzu böyle ağır imtihanlar vesilesi ile sınamasın….
Rabbim bizi Ayasofyayı tekrar ve inşallah ebeden cami olarak açıp namazı bi hakkın kılanlardan eylesin.
Sağlıkla ve İmanla inşallah…
