DOÇENTLİK ATAMALARINDAKİ MAĞDURİYET DEVAM EDİYOR. ALIN TERİ ÇÖZÜM BEKLİYOR.

Paylaşmak İster misiniz?

Share on facebook
Facebook'ta Paylaş
Share on twitter
Twitter'da Paylaş

Yorum Yapabilirsiniz

 

Bilindiği gibi Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın, yardımcı doçentliğin doçentlik sürecinde haksız uygulamalara açık olan uygulamaların düzeltilmesi çağrısını takiben sözlü sınavı uygulaması kaldırılmıştır. Gelinen süreçte Aralık 2015 ve öncesinde yaklaşık 20 puanla doçent olunabiliyorken yeni kriterlerle bu baraj 100 puana çıkarılmış, etik ihlal kapsamı ve jürilerin yetkileri genişletilmiştir. Öyle ki; 7 jüriden her biri dosyanın yetersizliğine hükmedebilir veya etik ihlal var diyerek adayın dosyasını iptal edilebilir. Doçentlik başvurusunda beyan edilen eserler zaten dünyaca tanınmış çok iyi dergilerde yayınlanmakta ve bu dergiler zaten nitelik ve etik açıdan çok titizlikle incelemektedir. Eski dönemlerde kullanılmayan ‘Ithenticate’ gibi programlar etik ihlalini zaten önlemektedir. En ufak bir şüphe varlığında makaleler reddedilmektedir. Üniversiteler arası Kurul Başkanlığının kurmuş olduğu bu yeni sistemde, asgari dosya incelemeleri, etik kurul incelemeleri ve atanan jürilerin dosya değerlendirme süreci yaklaşık 5-6 ayı bulan sancılı bir süreçtir. Bu süreç sonunda doçentlik unvanı verilen aday bu sefer kadro sorunu ile karşılaşmaktadır. Ülkemizde bulunan devlet ve vakıf üniversitelerinin birçoğu kadro için sözlü şartı aramazken, %15 kadarı bu şartı aramaktadır. Doçentlik sözlü sınav şartı isteyen ya da istemeyen üniversitelerde aday kadro alabilmek için çeşitli sebeplerle en az 1 yıl bekletilmektedir. Kadro alabilen aday doçentlik sözlü sınavı istemeyen bir üniversitede ise dosya değerlendirme sürecini takriben kadrosuna atanmaktadır. Doçentlik sınavı isteyen üniversitelerde ise aday dosya değerlendirmeden geçtikten sonra ÜAK tarafından “Doçent” olarak tanınmasına rağmen tekrar üniversite nezdinde sözlü sınava tabii tutulmaktadır. Şöyle ironik bir durum da söz konusudur ki başarılı olması istenmeyen (Siyasi görüş farklılıkları, şahsi fikir ayrılıkları) aday ne kadar başarılı da olsa geçirilmemekte, geçirilmesi baştan planlanmış aday ise bazen soru bile sorulmadan geçirilmektedir. Doçentlik sözlü sınavından kalan aday için çoğu zaman tekrar kadro açılmamakta ve aday kaosa itilmektedir. Hal böyle iken aynı unvan ve özlük hakkına sahip olacak aday için iki farklı sistemin var olması adayların hakkına girilmesidir. Sürecin tüm adaylar için eşit koşullarda yapılması ve eşitsizliğin mutlak suretle ve acilen kaldırılması gerekmektedir. Covid-19 Pandemisi sebebiyle eğitim kurumlarının almış olduğu uzaktan eğitim tedbirlerine ve derslerden, savunmalara kadar bütün eğitim uygulamalarının dijital ortamlara taşınmasına rağmen ÜAK tarafından “Doçentlik Ünvanı” verilmiş ve kadro ilanları açılıp sözlü sınav tarihi ilan edilmiş adayların sınavları bilinmeyen bir tarihe ertelenmiştir. Bu süreçte, doçentlik sözlü sınavı uygulamasını yapan birçok üniversitenin senato kararıyla doçentlik sözlü sınavından vazgeçtikleri sosyal medya kanalları aracalığıyla karşımıza çıkmaktadır. Bu durumun tüm üniversiteler için geçerli olması gerekmektedir. Çünkü doçentlik sözlü sınavını yapmaya devam eden üniversitelerde pandemi riski sebebiyle jüriler toplanamayacak ve adayın zaman kaybına yol açarak özlük hakları ötelenecektir. Geldiğimiz noktada ÜAK tarafından yapılan en son açıklamada doçentlik sözlü sınavlarının 15 Haziran 2020 sonrası yapılabileceği beyan edilmiştir. Fakat bu durumda yukarıda da beyan edildiği gibi aksaklıklar olacak ve doçent olan adaya doçentlik sözlü sınavı yapmakta direnen üniversiteler adayların özlük haklarına girecektir. Adaylar arasında eşitsizliğe sebep olan doçentlik sözlü sınavının, doçentliğe atamada uygulama birliği olması ve doçentlik sözlü sınavının nesnel bir uygulama olmaması sebebiyle acilen kaldırılması gerekmektedir. İçinde bulunduğumuz pandemi sebebiyle doçentlik sözlü sınavları iptal edilen ve bilinmeyen bir tarihe ertelenen doçentlerin, sözlü sınavı yapılmaksızın doçentlik kadrosuna “doğrudan atamalarının” yapılması, hem jüri üyelerinin hem de doçentlik ataması yapılacak kişilerin sağlık güvenliğini sağlayacaktır. Sonuç olarak;

Doçentliğe atanmada uygulama birliği olması,

sözlü sınavların nesnel ve objektif hususlar genelinde standartlaşması,

ülkemizde bulunan 205 üniversiteden “175 üniversitede sözlü sınavın olmayıp”, “30 üniversitede sözlü sınavın oluşunun” getirdiği ayrımcılığın ortadan kalkması

doçentlik sözlü jürisinde görev alan jüri üyelerine yönelik ödemelerden tasarruf edilmesi

ve en önemlisi kendini devletine, ülkesine adamış ilim, bilim insanları arasındaki eşitsizliğin kalkması ve özlük haklarının verilmesi de dikkate alınarak doçentlik sözlü sınavının kaldırılmasının gerekli ve acil olduğunu saygılarımızla arz ederiz…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önce LİYAKAT, sonra HAK..!

GİRİŞ YAP