Ne Bir Resim Ne Bir Söz – Murat KARATAŞ

Murat-Karataş1Sayım dönemi geride kaldı. Sistem yeniden tekrara döndü. 2013 yılı Toplu Görüşmeleri için her başlık kullanılacağı dönemi beklemeye başladı. Her söz ikna edeceği kalabalığı. Neler değişecek bilmiyoruz.  Bir ihtisas mesleği olarak tarif edilen öğretmenlik mesleğinin ve bu mesleği icra eden öğretmenlerin okullarında tutmak zorunda oldukları nöbetlerine ilişkin sorunların çözümü olacak mı? Kamu Çalışanlarının gelir vergisinden dolayı yaşadıkları maaş artışı çelişkisine bir son verilebilecek mi? Uzman Öğretmenlikle ilgili birikmiş problemler çözüme kavuşturulabilecek mi? GİHS’nda çalışanların hizmet içi eğitimlerine yönelik somut adımlar atılabilecek mi? Araştırma Görevlilerinin, Öğretim Görevlilerinin,  Yardımcı Doçentlerin akademik fukaralığa mahkûm edilen maaşlarına yönelik bir düzenleme uygulamaya geçirilebilecek mi? Masa başında yüz binlerin desteğini alan konfederatif organizasyonlar almış oldukları desteğin gereğini layıkıyla yerine getirebilecekler mi? Sivil duruşun öncüsü olması gereken sendikacılık, zihinlerde yerleşen kötü algının üstesinden gelebilecek mi?  Türkiye’de kamu çalışanlarının her yıl konuştuğu, yaşadığı tekrar sorunların çözümünden daha elzem olan, üstesinden gelinmesi gereken bir türlü sivilleşemeyen Sendikacılıktır. Sivilleşemeyen ve bu sebepten ötürü en az çözdüğü kadar problem üreten sendikacılıktır. Tayin, terfi, atama ve sürgünü psikolojik baskı unsuru olarak kullanan, karşı taraf üreten sendikacılıktır. Türkiye’de acilen çözülmesi gereken “güç bende artık sendikacılığı”dır.  Ve problemin kaynağı apaçık ortadadır.

Türkiye’de Kamu Sendikacılığının ilk düğmesi yanlış iliklenmiştir. Siyasete yön verecek sendikacılık, siyaseten yönlendirilen sendikacılık olarak kodlanmıştır. Mesleki çalışmalar ile kanun yapma sorumluluğunda olanlara yol haritaları sağlayacak sendika anlayışı, yapılacak kanunların zeminine yardımcı olan, daima söz veren daima kabul eden sendika anlayışına dönüşmüştür. Zaman zaman çıkarılan sesler senaryo gereğidir. Samimiyetten uzaktır. Layık olmadan malik olunamayacağını haykırması gereken sendika duruşu, liyakat ilkesini buruşturup çöp sepetine atmış, “bendensen layıksın” anlayışına oturtulmuştur. İlk düğme yanlış iliklenince başlayan yanlışlar zincirine, sivilleşmeyi körelten kırk beşer liralık devlet desteği de eklenince sendikacılık büsbütün sivil hayatın vesayet altındaki gücü olmuştur. Kaynakların etkinliği bir yana verimlilikten eser göremediğiniz bir sendikacılık türemiştir. Ülkemde işçi sendikalarının iktidarlarla ilişkilerini kodlayan yanlış irade, kamu çalışanlarının sendikal mücadelesine de gölge yapmıştır. Sendikacılığın vadesini daraltmıştır. Bugün çalışan kesimin büyük bir kısmının güven(e)mediği, içinde olanların, tutarsızlıkları rahat bir şekilde ifade edemediği, haklı ile güçlüyü karıştıran iktidar sendikacılığı ne kadar yanlışsa, bu anlayışın tohumlarını geçmişte çalışma hayatına serpiştiren sendikacılık ve buna sebep olanların iradeleri de o kadar yanlıştır.

Bizim cümle biriktirmeye başladığımız 2010 Mart ayından beri ifadelendirdiğimiz irade bu kocaman yanlışın sistemden atılması iradesidir. Önce layık olma gereğinin yapılması ve sonra hak arayışının her durumda seslendirilmesi iradesidir.  Üye sayısına mütenasip tutarlılık arz etmeyen sivil duruşun değiştirilmesi iradesidir. Bunu yapacak irade Anadolu’nun her karışında vardır. Her okulunda, her kurumunda vardır. Bu amacı ihtiva edenlerin iradeleri elbet galip gelecektir. Derdi bağcı döğmek olanların ikna olacakları ne bir resim vardır tarihten, ne bir söz geriye kalan. İkna kalplerden kalplere uzanan ve şevksiz şartsız yürekte beliren ışığın tezahürüdür. İkna bir adımdır kocaman.  Bunu yapacak sivil iradeden başkası değildir. Vesayetsiz ve yalansız irade…

Sağlıkla kalın.

Önce LİYAKAT, sonra HAK..!

GİRİŞ YAP