Bana Arkadaşını Söyle Ya Da Dur Söyleme…

Ekrem Yıldız

Eski zamanlarda dostlar, arkadaşlar birbirlerine “mirim”,” azizim”, ”üstadım”  gibi karşısındaki kişiye hürmet ve muhabbetini belirten türde sözcükler ile hitap ederdi. Şimdikilerde ise bir ” kanka” tabiri moda. Kan kardeşliğinin adı  “kankilik” olmuş.  

Olsun bakalım sözcük babında ona da sözümüz yok, şimdiki nesilden eski zamanki nesil sözcüklerini duymak genelde pop ve rock müzik dinleyen Gençlerin büyük çoğunluğunun sanat müziği dinlemesini beklemek gibi bir şey olur. Eski zamana itafen  O zamanın dostlukları, arkadaşlıkları tabiî ki bu gün ki gibi değildi. En azından yıllara dayanan bir geçmişe sahipti. Bu gün ki gibi iki dakikada facebooktan arkadaş olunmuyordu. Bir birikim vardı ortada. Aynı yurtta yada evde beraber kalınmıştı aynı yerde üniversite hayatı beraber geçmişti ya da aynı muhitte, şehirde beraber esnaflık yapılmıştı. Aynı tastan yemek yenmiş su içilmişti. Haliyle de derin bir hukuk oluşmuştu. Her ne kadar karşı taraftaki arkadaşımız, dostumuz yanlış yapsa da bizim istemediğimiz davranışlarda bulunsa, yaptıkları ile bu kimin falancanın arkadaşı diyerek bizi de değer yargısı içerine alsa da yılların yaşanmışlığı ve verdiği hukukla bizi yıpratsa da sineye çekmeye çalışırız. Nede olsa arkadaşız deriz. Gerçi her arkadaş için bu denebilir mi acaba? Zira dost dediğimizde gerçek manada üç beş dostumuz vardır aslında arkadaşlık ise dostluğa göre dosttan daha çok. Bu hukuk derin olsa da öyle bir kalemde çizilip atılmıyor, bir bir sicilinize işleniyor, sınırlarınızı zorlayana kadar… Bir  eski-yeni karşılaştırması yapmıyoruz, eskilerin ne denli bir sağlam yapı ile oluştuğu ve kolay kolay vazgeçilemediğini söylüyoruz.

Şimdi gelelim en baştaki söze Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim. Onun içindir ki arkadaş seçimi çok önemli olmuştur. Bu seçim bir yerde kendimizin aynada yansımasıdır. Aslında biz arkadaşımız, arkadaşımız biz. Her ne kadar zorlasak ta içimizdeki istediğimiz ve ya annemizin babamızın istediği kişi asla olamayız. Biz kimsek oyuzdur her zaman. Arada geçici yollara başvursak ta eninde sonunda kendimizi, ruhumuzu ait olması gereken yerde buluruz. İşte orası bizim gerçek yerimizdir ve biz aslında oraya aitizdir. Biz oradaki insanlara benzeriz, onlarda bize. İşte burada bana arkadaşını söyle sorusunu sorabiliriz. Ruh, türlü türlü arayışlardan sonra mutmain olduğu yeri bulmuştur. Bizim arkadaş topluluğumuz özde orasıdır. Dış dünyadaki arkadaşlıklarımız ise bizim sosyal dünyamızdır. Sosyal dünyamızı hep oradan seçmek isteriz ama her zaman bunu istediğimiz gibi olmaz. O zaman iki türlü arkadaş grubumuz ortaya çıkmakta. İlki bizi tanımlayan ve bizi biz yapan arkadaş grubu… Diğeri ise sosyal hayatın gereği bir yerde zorunlu olarak bulunmamız gereken arkadaş grubu. Peki, o zaman kişiyi hangi arkadaş grubuna göre değerlendireceğiz? Sonuçta şeriat zahire hükmeder hesabı durduğunuz yer önemlidir. Sonucunu bilemeyiz ama durduğunuz yer, haliyle arkadaşlıklarınız tümü önemlidir. Genel itibar ile ya iyilerdensinizdir ya da kötülerden. İkisi bir arada olamayacağına göre bir seçim yapmak durumundayız. Hatta birçok seçim ve öncelik… Önceliğimiz iyi insan olmak mı yoksa başarılı insan olmak mı?  Eğer sizin için önemli olan başarılı insan olmak değil de iyi insan olmak ise arkadaş seçiminde demeyelim de arkadaş ağırlığından kurtarmada bir seçim yapmak durumundasınız. Her zaman geçerli olmasa da bazen başarılı insan olmak için kötü olmak gerekebiliyor. Ama seçiminiz iyi insan olmak ise o zaman sizi başarıya götürecek kötü arkadaşlardan kurtulmanız gerekiyor. Hedef iyi insan olmak ise iyi olmayı elde etmek için çalışırsınız birde başarılı olursanız bu da bal kaymak olur. En azından başarı iyi insanlar için iyilerle beraber ise anlamlıdır. Kötülerle ya da kötülükle elde edilmiş bir başarıyı başarı-iyi sayabilir miyiz?

Şimdi dönüp şöyle bir çevremize bakalım. Arkadaşlarımız, arkadaşlıklarımız nasıl? Bizi iyi insan yapma yolunda mı yoksa kötü ama başarılı insan mı? Allah nasip ettikten sonra hepsi de olabilir. Ama biz şöyle bir samimiyetle niyetimize bakalım. Sonra da samimiyetle bizi iyilikten uzaklaştıracak arkadaşlarımızdan edebine uygun biçimde ayrılmaya çalışalım. Ayrılmak istediğimiz siz değil, sizin davranışlarınız diyebilelim. Yok diyemiyorsak istediğiniz kadar ben iyiyim deyin, ben şöyleyim, böyleyim deyin. Arkadaşınız nasıl olsa sizin kim olduğunuzu söyleyecektir. Bu konuda en zor sınavı verecek olanların başında hiç şüphesiz ki siyasiler gelmekte. Arkadaşım dese bir dert demese bir dert. Yahu napalım böyle kabul edelim dese o da ayrı bir dert…

Sevgi ve saygılar…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önce LİYAKAT, sonra HAK..!

GİRİŞ YAP