KAVİMLER GÖÇÜ ve CİHAN HÂKİMİYETİ…

Paylaşmak İster misiniz?

Share on facebook
Facebook'ta Paylaş
Share on twitter
Twitter'da Paylaş

Yorum Yapabilirsiniz

Enver Demirpolat

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

KAVİMLER GÖÇÜ ve CİHAN HÂKİMİYETİ

Orta Asya coğrafyasına tarihi perspektiften bakılacak olunursa, temel olarak Türkler, Moğollar ve Çinliler gibi belli başlı toplulukların varlığı hemen dikkat çeker. Kaynaklar, kavimler göçünün nedenleri arasında kuraklık, savaş, yeni yurtlar edinme vs. gibi gerekçeleri sıralarlar.[1] Bize göre bu nedenler ana etken olmayıp belki tali neden olarak bir noktaya kadar doğru olabilir. Çünkü göç eden kavimler mercek altına alınıp irdelendiğinde asıl nedenlerin bunlar olmayıp, geri planda daha başka önemli bir nedenin yattığı kendini belli eder. Göç eden kavimlerin kahir ekseriyetinin Türkmenler ve akraba topluluklar olması, Moğollar ve Çinlilerin genellikle göç etmeyip kendi coğrafyalarında kalmaları iki ihtimali beraberinde getirmektedir. Ya Türkler, Çin ve Moğol baskılarından yılarak kadim yurtlarını değiştirmeye karar verip göç ettiler. Ya da kaynakların dediği gibi bir kuraklık gerçekten söz konusudur.

Her iki ihtimalde tarihe göz atıldığında geçerliliğini önemli ölçüde kaybeder. Çünkü Çin Seddi’nin Türk baskı ve akınlarından korunmak için yapıldığı gerçeği açıkça ortada durmaktadır. Moğolların tarih sahnesine devlet olarak çıkışı ise pek nadirdir. Öyleyse Türkleri Atayurtlarından hep batıya yönelten göç dalgalarının nedeninin daha başka olma ihtimali vardır. Onlar Orta Asya’dan Anadolu’ya ve Avrupa’ya sefer halindeyken kurak olmayan, hayvanlarına otlak, kendilerine yerleşim yeri olacak bir yer hiç mi bulamadılar? Çin gibi nüfusu oldukça kalabalık bir topluluk göç etmeyip yerinde dururken, Türkleri buna yönelten sebep ne olabilir? Yoksa onların şuur altında yatan bir hedef, bir ufuk, bir ülkü mü vardır?

Kanaatimize göre Türklerin şuur altında bulunan bir hedef, bir ufuk veya ülkü olduğu doğrudur. Aksi halde gerçekleşen bu göç dalgasını izah etmek oldukça zordur. Bu hedef, ufuk ve ülkü mutlak surette bir ilmi, felsefi veya hikmeti birikimin sonucu olsa gerektir.

İlim ve hikmetin en eski kaynağının kutsal kitaplar, dolayısıyla peygamber öğretisi olduğu gerçeğinden hareket edecek olursak[2] hemen şu soruyu sormak gerekir. Türklerin bir peygamberi var mıydı? Onlara bu kutsal hedefi, ufuk veya ülküyü veren kimdi? Bu soruları çoğaltmak pekâlâ mümkündür.

Biz, Türkmenler ve akraba topluluklarının bu kutsal göçlerinin temel nedeninin Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi[3] olduğu kanaatini taşımaktayız. Gerçek nedeni bu fikri irdeleyerek bulabiliriz diye düşünmekteyiz. Öyleyse bu kutsal hedefin temelinde bir bilge

[1]           Kafesoğlu, İbrahim, Türk Milli Kültürü, Ötüken Yayınları, İstanbul-1997, s.50-55.

[2]           Harputlu İshak Hoca, Es’ile-i Hikemiyye, Ali Şevki Efendi Matbaası, İstanbul-1278, s.13.

[3]           Konu hakkında geniş bilgi için bkz. Turan, Osman, Türk Cihan Hakimiyeti Mefküresi Tarihi, Nakışlar Yayınevi, İstanbul-1980.

kişilik veya bir peygamberin olması söz konusudur. Bu kişilerin kimler olduğu hakkında var olabilecek cevapları üç ihtimalde aramak mümkündür.

a-Kur’an’da da buyurulduğu gibi Allah, bütün milletlere peygamber göndermiştir.[1] Dolayısıyla Türklere de bir elçi gelerek bu kutsal hedefe kaynaklık teşkil edip yöneltme söz konusu olabilir.[2]

b-Zülkarneyn’in bu bölgelere kadar gelerek hedefi anlatıp tebliğ etme ihtimali olabilir.

c-Hz. İbrahim’in İshak ve İsmail dışındaki oğullarından bir veya birden fazlasının buralara Hz. İbrahim tarafından gönderilmesi ve bunların Horasan’a gelip, Türkler ile karşılaşması[3] düşüncemize kanıt olması açısından ip ucu olabilir.

Yukarıda zikredilen üç ihtimalin hangisi doğru olursa olsun önemli olan söz konusu kutsal ülküye rehberlik edilip referans olunmasıdır.

Türklerin dini inançlarına bakıldığında ana kütleyi oluşturan grubun “Gök Tanrı” inancını[4] benimsedikleri görülmektedir. Türkler, tarihte uzun bir süre, sınır boylarında diğer din ve topluluklar ile temasta bulunan kısım hariç tutulacak olursa Gök Tanrı inancını hep koruya gelmişlerdir. Tek Tanrı inancına dayanan dinlerle temelde fazla bir farklılık arz etmeyen Gök Tanrı İnancı, onların İslam ile daha kolay uyum sağlamalarına da sebep olmuştur. Zira Türkler, İslam’ı dayatma veya baskı sonucu değil, bilakis kendi inanç sistemleriyle benzerlik gösterdiği için kolayca benimsemişlerdir.[5]

Türklerin Alp-erenlik ruhunu benimseyip yaşatmalarının temelini bize göre burada aramak gereklidir. Bu ruhu öldüren ve bünyeye aykırı olan Maniheizm, Konfüçyanizm vs. gibi dinleri kısa zamanda terk etmelerinin arka planında da yine bu fikrin var olduğunu düşünmekteyiz. Dolayısıyla bu ruh, ilim ve adalet de Türklere yeni bir ufuk, hedef ve ülkü olarak hep rehberlik etmiştir. O ülkü kıvamını bulunca tarihi seyir içinde kendini göstermiştir.

Sonuç olarak sırtını Güneşe dönüp Allah’ın ismini yüceltmek uğruna, kısaca Aleme Nizam verme adına yola revan olan sadece Türkler ve akraba kavimler olmuştur. Zaten aynı ülkü Orta Asya’da bulunan diğer milletlerde de olsa ortak bir hareket söz konusu olabilirdi.

[1]           “Andolsun ki Biz, “Allah’a kulluk edin ve Putlardan sakının” diye her millete bir peygamber gönderdik…….” Nahl, 16/36

[2]           Kuzgun, Şaban, Hazar ve Karay Türkleri, Ankara-1993, s.122; Ayrıca bkz. Türe, İskender, Zülkarneyn, Karizma Yayınları, İstanbul-2002.

[3]           Kuzgun, Şaban, İslam Kaynaklarına Göre Hz. İbrahim ve Haniflik, Se-Da Yayınları, Kayseri-1985, s.85, 88-89, 198; Kuzgun, Şaban, Hazar ve Karay….., s.121-122.

[4]           Türklerin Gök Tanrı inancı için bkz. Tanyu, Hikmet, Türklerin Dini Tarihçesi, Türk Kültür Yayını, İstanbul-1978, s.17-30; Tanyu, Hikmet, İslamlıktan Önce Türklerde Tek Tanrı İnancı, Boğaziçi Yayınları, İstanbul-1986, s.28-34; Kuzgun, Şaban, Dinler Tarihi Dersleri, Erciyes Üniversitesi yayınları, Kayseri-1993, s.56-65.

[5]           Kuzgun, Dinler Tarihi……, s.64.

Gök Tanrı inancına sahip iken adı “Kızılelma” olan bu ideal, Hira-Nur Dağı’ndan esen Muhammedi meltemi soluyup İslam inancını benimsedikten sonra isim değiştirmiş ve “Nizam-ı Alem”, “İlay-ı Kelimetullah” isimleriyle ifade edilmeye başlanmıştır.

Kısaca Kavimler Göçü’nün ana sebebi budur diyebiliriz.

 

 

Dr. Enver DEMİRPOLAT

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

SENDİKAMIZDAN
Birliksen

BES Burs: Burs Almaya Hak Kazanan Adaylar Belirlendi

Komisyonumuz, BES Burs organizasyonu kapsamında müracaat eden öğrencilerimiz arasında değerlendirmesini burs yönergesi çerçevesinde tamamlamış olup, burslara hak kazanan öğrencilerle görüşmeler yapılmıştır. Komisyon, şehit çocukları, anne-baba vefat, anne vefat, baba vefat, başarı durumları, okuyan kardeş sayısı ve gelir durumlarının en az dördü parametre olarak değerlendirmiş ve burs gönüllülerinin katkıları ölçüsünde çalışmalarını nihayetlendirmiştir. Yedek liste de oluşturulmuş olup, gönüllü desteği ile ilgili geri dönüş olması ya da asıl burs ön değerlendirmesi neticesinde öğrencilerin evraklarında tutarsızlık olması durumunda sırasıyla devreye girecektir.

Devamını Oku »

Önce LİYAKAT, sonra HAK..!

GİRİŞ YAP